skip to main |
skip to sidebar
8 Aralık 2021 Çarşamba
Gece 00:33
Seni düşündüm...
Bir sokak lambası kendiliğinden titreyerek yandı. Yağmur vardı. “Fiat Lux” (Işık Olsun) Let there be light. Dixitque Deus: “Fiat lux”. Et facta est lux.
Merhaba Sevgilim. Uyuyorsun. Ve sen uyurken kahkahalarını düşündüm. Yaramazlıklarını ve sevinç dolu sözlerini. Kulaklarımda hâlâ tatlı bir melodi. Gülüşmelerimiz... Deniz kızlarının (Sirens) şarkı söylemesi...
Merhaba Sevgilim. Farsça “merhaba”; «benden sana zarar gelmez demektir» Merhaba sevgilim. Bütün dillerde sana selam, ve merhaba.
Ve sen uyurken kahkahalarını düşündüm. Sesin aklıma büyü yapmıştı. Aşk Büyüsü. Ve Homeros’u anladım. Odysseus’u. Zamanın durduğu o adayı ve Beyaz Cadı’yı. Beyaz Cadı sendin. Güzel yüzünle ve iyilik dolu kalbinle beni kendine âşık etmiştin. Öylesine güzel ki yüzün / Aşk bile sana âşık sevgilim. Rumi’yi anladım sevinçten. “Hayretten bile hayret edersin...” diyordu. Sen gülerken sevinçten; “hayretten bile hayret ettim...” Ara sıra o tatlı, şımarık sesinle “Deli!” diyorsun ya sarılarak boynuma: “Evet, ben «Mavi Boncuk» bulmuş bir Deliyim.” Dünya çamur ve pislikle dolu Sevgilim. Ve ben, bu çamur dolu olan yerde “Mavi İnci” bulmuş bir Deliyim. Mavi İncim benim.
Artık emindim. Dünya sesimizin tekrar yankılanıp bize çarpacağı bir dağdı ve karşıma çıkan her şey benim kalbimin güzelliğinden kaynaklanırdı.
“Hayat bir halüsinasyondur...
Gerçek olan tek şey senin inancındır...” (Gizler Prensi)
Geçen seferki sohbetimizi hatırladım. Bana Hristiyan olup olmadığımı soruyordun. “Ben bütün dinlere aidim...” Cibran’ı hatırlattın aşkım: “Birtanem, ben seni putuna diz çökerken de severim, kilisende gözlerini kapatıp dua ederken de, caminde secde ederken de... Ben seni inanıyorken de severim inanmamaya inanıyorken de severim... Çünkü benim dinim Ruh’tur, Hissetmektir...”
Hissetmek benim için her şeydir...
Saat gece 2:8 olmuştu çiçek yüzlüm. Yaz Mevsiminde açan Nar Çiçeklerini andırıyordu yüzün. Ve uyuyordun... 5033 yaşında olduğumu söylediğimde “biliyor musun?” diyordun; sokularak, gözlerime bakıp: “bazen inanıyorum sana...” o sıcacık ses tonunla...
[Bayılıyorum sana...]
Ben bir Savaşçıydım. Eski Bir Şövalye. Ortaçağ’da Büyülü Bir Daire çizip, gece tehlikeli ve karanlık ormanlarda; dairenin ortasında güvenle ve huzurla uyuyan bir Keşiş. Savaşçı Keşiş. Ve sen uyurken aynı Büyülü Daireyi çizdim etrafına. Hiçbir kötülük ulaşamaz sana. Dudaklarımla, sıcak ve pürüzsüz tenine; kalıcı olarak yazdım Kalp Atışım; bütün mukaddes, eski, ölümsüz ve kadim sözcükleri... Dixi / In girum imus nocte et consumimur igni / I tego arcana dei / Tego arcana Dei / Manus Dei / Non nobis, Domine, non nobis, sed Nomini Tuo da gloriam / Non nobis, Domine, non nobis, sed Nomini...
Hükümranın İncisi... Gönlümün Tanesi, Tek Aşkım, Tek Gerçeğim, Cennet Meleğim, En Güzel Hayalim... Artık bütün geceler ve gündüzler boyunca, başta Paris’teki Notre-Dame Katedrali’nin üzerinde bulunan “Gözcüler” olmak üzere bütün dünyadaki “Koruyucu Ruhlar, Canlanan Kanatlı Heykeller, Görünmezler, Ve bütün diğerleri” Özel Muhafızın olacak senin.
Bana; “kimsin sen?” diye soruyordun. “Ben; Benim...” “Ben Senim...” “Ben; Sen, Sen Olduğun İçin Benim...” Bana dokunmak istediğin zaman kendine dokun. Beni okşamak istediğin zaman kendini okşa. Uyuyorsun... Dudaklarından öpüyorum... Seni Seviyorum...
(Gaziorhan Çetinsoy / Gizler Prensi)
0 yorum:
Yorum Gönder